Türkler önce köle ve paralı asker olarak katıldıkları İslam alemine 9. ve 10.yy.da beylerinin siyaseten islamiyeti kabul etmeleri üzerine kitleler halinde gönüllü olarak girmişlerdi. Zaman la İslam dünyasının hakimi oldular,1055 te de Abbasi halifesi Selçuklu Tuğrul bey’in himayesine girdi.11.yy.da artık İslam ilmide Türklerden sorulmaktaydı. Yetişen türk bilginleri Arapların Eski Yunan ve Roma’dan aldıkları bilgi birikimini de değerlendirerek birer yıldız gibi parlamışlardı.Aristo’yu yeniden yorumlayan Farabi (ikinci muallim) Felsefede,Fizik,Ecza ve matematikte Biruni,yine Matematikte Harezmi,Tıpta İbni Sina çağlarının çok ötesine uzanmışlardır...
.
İbni Sina’nın “El Kanun”unun !7.yy.kadar Avrupada okutulduğu biliniyor. Ortaçağ İtalya’sında Napoli yakınlarında ki Salerno Tıp Okulu’nda Tıp eğitiminin Arapça yapıldığını pek az turist rehber kitabı birkaç satırla ve canı sıkılarak itiraf eder.El Harezmi’nin ise Cebir veLogaritma’nın babası olduğu ve bu matematik dallarının Batı dillerine Algebra(el cebir) ve Logaritma(Al-Horazmi-Algoritma)şeklinde geçtiği çoktan unutulmuştur.Bugün harita mühendisliği tahsil eden öğrencilere iki meridyenin arasını ilk defa ölçen kişinin bir Amerikan ( ya da Alman)bilim adamı olduğu öğretildiği için bunu Harezmi’nin yüzyıllar önce yaptığını duyduklarında gene şaşakalıyorlar. .Batı yavuz hırsız misali,neyseki Bilim Tarihi gün geçtikçe ilerlemekte.
.
Evet,11.yy.da İslam ilmi Türklerden sorulmakta,ama gelgelelim bilim dili Arapça,Edebiyat diliyse Farsça.Gazneli Mahmud’un himayesindeki Biruni Farsça’nın ancak geceleri masallar anlatmaya yaradığını, bilim dilinin Arapça olduğunu ifade etmekteyse de bilimin en iyi insanın kendi dilinde olması gerektiğinden dem vurmaktadır. O sırada .Gazne sarayında bir başka ünlü,şair Firdevsi de Farsçanın ünlü eseri Şehname’yi Sultan Mahmud’a sunmaktadır.Eser İranlı Zaloğlu Rüstem’in Turan hükümdarı Öldürüşünü manzum olarak hikaye etmektedir(.Turan hükümdarı Alp Er Tunga’dır.Adına yakılan ağıtları liselerde Nihad Sami Banarlı’nın edebiyat kitaplarına yetişenler okumuştu.) Türkolog dostumuz Jan Pol Ru Sebük Tekin oğlu Mahmud’unTürkülüğünü unutmadığı için Alp Er Tunga yüzünden Firdevsi’ye hınçlandığını ve ihsanda bulunmadığını , şairin yokluk içinde öldüğünü yazmaktadır. Milliyetçiliği Fıransız İhtilali’nin çok önemli bir buluşu gibi tanıtan bazı aydınlarımız da keşke bunu duysalardı. Aslında onlar ihtilalin Kilise düşmanlığını da laiklik zannederler. Çağlar boyunca Türk Hükümdarlarının dinler karşısında tarafsız olduğunu nereden bilsinler! Hazar Devleti’nde çeşitli inançlardan yedi yargıcın görev yaptığını birgün öğrenirler ümid ederiz, tabii yüzlerini güneşin doğduğu yöne çevirebilirlerse.
.
11.yy.da Türkçe için üzülen bir aydın daha vardır,bu kişi kaşgarlı Mahmut’tur. Oturup bir kitap yazar ve kitabına Divanü lügat it Türk adını koyar.Amacı Türkçenin Arapçadandan da, Farsçadan da aşağı kalan bir dil olmadığını anlatmak ve Türk olmayan islamlara Türkçe öğretmektir.Fakat bu kitap yalnızca bir dil kitabı değil,bir soy kütüğü ve ilk Türk Ansiklopedisidir.İçinde o günün Türk Alemiyle ilgili her türlü bilgi vardır. Batı, Ansiklopedinin Didero tarafından kaleme alınması için daha yedi yüzyıl bekleyecektir. Ve o çağda bugün pek özenilen Batı dilleri henüz yazıya geçmemiştir, hepside Latincenin birer jargonu yani bozuk ve argo şeklidir. Fıransızların ünlü Rolan destanı 12.yy.da yazıya geçecek,İngilterede Kentırböri hikayeleri 14.yy.da yazılacaktır. İtalyan hümanistleri Dante,Petrarka ve Bokaçyo’nun doğumuna daha 250-300 yıl vardır( Bugün İngiliz ve Fıransızlar dillerine Latince’den geçen sözcükleri ayıklamaya kalkışsalar konuşamazlar, özellikle Fıransızca için gerçek budur).
.
Kaşgarlı Mahmud’un hayatı hakkında bilinenler pek az, Prof.Ahmet Caferoğlu Mili Eğitim bakanlığı kılasiklerinden çıkmış araştırmasında onun Isık Kol(sıcak göl) yakınlarında Bars Kol’da doğduğunu ,soylu bir aileden gelen iyi okumuş biri olduğunu yazmaktadır.Divanı 1072-1075 arasında yazıp Bağdat Halifesine takdim ettiği biliniyor.Aslı henüz bulunamamış, muhtemelen Bağdat’ta Moğol çapulu sırasında kaybolmuş olmalıdır. I.Dünya Harbi sırasında maliyeci Ali Emiri Efendi tarafından İstanbul’da bir sahafta bulunan nüshası Muhammed Ebül Fettah tarafından !3.yy.da kopya edilmiş.Halen İstanbul’da Millet Kütüphanesinde,Ali Emiri Efendi bu kitabın olağanüstü olduğun u fark edip,incelemesi ve tercüme etmesi için çok güvendiği Kilisli Muallim Rıfat’a teslim eder. Muallim, daha önce de Katip Çelebi’nin Keşfizzünun’u çevirdiği için kitabın adını bilmektedir. Bir kuyumucu titizliği ile çalışır,dağınık sayfaları toparlar,açıklamalar ekleyerek basıma hazır eder.İttihat Terakkinin de desteğiyle, savaş yıllarının yokluğu içinde Divanü Lügat-it Türk üç cilt halinde basılır ve türkoloji dünyasında neredeyse bomba tesiri yaratır.
.
Muallim eseri Türkiye Türkçesine de çevirmiştir, 22 defter halindeki bu çeviri mütareke döneminde Maarif Nezareti tarafından 120 lira telif hakkı ödenerek satın alınır ve İstanbul Darülfünun’unun kütüphanesine teslim edilir.
.
Devran değişmiş,Cumhuriyet ilan edilmiştir.Atatürk methini işittiği bu kitabın yeni harflerle tekrar basılmasını istemektedir.22 defter Çankaya Köşk’üne gönderilir,ne olduysa olmuş defterler kaybolmuştur,Muallimden çeviriyi tekrar yapması istenir.Teklif edilen ücret azdır,Kilisli incinmiş ve reddetmiştir.Bunun üzerine Prof.Besim Atalay çeviriyi kendisinin yapacağını söyler ve kısa zamanda kitabı yeni harflerle bastırır.
.
Ama bilim dünyasının bugün aradığı Divanın “Kilisli baskısı”dır.Besim Atalay Tarsus cephesinde görevliyken Kuvvayı Milliye’yi örgütlediği için Atatürk’ün gözünde çok itibarlı olmalıdır, fakat yazar Samim Kocagöz Türk Dil Kurumu’nun sevgili hocası Muallim Rifat’a haksızlık ettiğini iddia etmektedir.
.
(Konunun ayrıntısını öğrenmek isteyenler Kilis Yardımlaşma Derneği’nin yayınlamış olduğu, gazeteci-yazar M. Yahya Efe’nin Kilisli Muallim Rıfat Bilge kitabına başvurabilir.)
.
Maalesef, nedense. Ankara’da sağın kalesi olarak tanınan bir Üniversite’nin Edebiyat Bölümünde lisans öğrencilerine halen Divanü Lügat-it Türk’ü Besim Atalay’ın Türkçeye çevirdiği öğretilmektedir.
.
Muallim Rıfat divandan başka Kitabı Dedekorkut’un ilk basımını gerçekleştirmiş,doğu kılasiklerinden Bostan ve Gülistan’ı Türkçeye kazandırmış,tarama Sözlüklerinin hazırlanışında büyük emeği geçmiş bir kişidir.Memleketi Kilisten 1700 maniyi de derleyip kitaplaştırmıştır.Topladığı 17000 halk şiiriniyse bastırmaya imkan bulamamıştır.Uzun yıllar İstanbul üniversitesinde Arapça okutmanı olarak çalışmış ve bir de Arapça dilbilgisi kitabı yazmıştır.Bu kitabın aşılamadığı söylenmektedir.Dileriz TDK üzerine düşeni yaparak bu
kitabı yayınlar.
.
Ömrünün son yıllarında maddi sıkıntıya düşen Kilisli’nin kütüphanesinin haczedilmesi çok acıdır.Arapça ve Farsça tercümanı olan kızı bir müddet sonra sahaflardan toplayabildiği birkaç kitabıyla yazı takımını ağlayarak Kilis Yardımlaşma Derneği ‘nin başkanına teslim etmiştir.
.
Ölümünden uzun yıllar sonra Almanya’da zengin olmuş vefalı bir hemşerisi Muallim’in anısına Kilis’te bir Eğitim Fakültesi inşa ettirmiş,Gaziantep Üniversitesi’de binaya hocanın adının verilmesi için YÖK ‘na başvurmuştur. YÖK Kilisli merhumun adını hiç duymamıştır(!), bilgi almak için M.E.B’na başvurulur. Ne yazı ki Bakanlık Müsteşarı’da Kilisli’yi tanımamaktadır. Demekki “Bu kadar cehalet ancak tahsil ile kabildir” diyen filozof öğretmen Sakallı Celal haklıymış. Allah'tan Müsteşar yardımcısı Kilislidir de Muallim Rıfat Bilge’nin kimlik(!) tesbiti yapılabilir.
.
Kilisli diğer zengin hemşeriler de Muallim’in adına Fen-Edebiyat fakültesi yaptırma teşebbüsünü girmişlerdir. !953 yılının Şubat ayında darlık içinde ölen bu efsane öğretmen bu sayede gün ışığına çıkardığı Divanü Lügat-it Türk ve Kaşgarlı Ata ile birlikte ölümsüzleşecek: Darülmuallim’den başka Hukuk mezunu da olan Mullim’i Ufuk Ötesi’nin genç okuyucularına tanıtalım, bilip te unutanlara da hatırlatalım dedik.Onun öğretmenliğini her zaman baştacı eden mısralarıyla:
.
"Okumaya kanmadım
Geçen ömre yanmadım
Kırk yıldır muallim’im
Çok şükür usanmadım."
|