1961 senesinde Almanya'ya gelecek ilk işçi kafilesi yola çıktı. İşler yolunda gidiyordu. Hayatlarının bir kaç senesini vermeye hazırdılar. Elbette bunu karşılığını almayı düşünüyorlardı. Neydi bunun karşılığı ve acaba ödenmesi gereken başka bedeller var mıydı?
Karşılarında savaştan tahrip olmuş ama kalkınmakta ve daha fazla iş gücüne ihtiyacı olan bir ülke vardı.
Zaten evvelden Yunanistan, Portekiz, Italya ve diğer ülkelerden vatandaşlar Almanya’ya ayak basıp aynı yola koyulmuşlardı. Bu birlikteliği geçici bir süre olarak gördükleri için "heim“lere yani işçi barakalarına yerleştirildiler. Bu süre gittikçe uzadi ve bizimkiler kök salmaya basladı. Zaman çabuk geçiyordu ve döndüm döneceğim derken baktılar bir aile kurup yerleşmisler. Tabii bu arada Türkiye’ ye geri dönenler de oldu. Ama çoğu da Türkiye’de “Almancı” olarak ayak basmakta zorlandı.
Almanya’ da kalanlar başta iyi para kazandılar ve onlar da başta geri dönmek niyetinde oldukları için genellikle Türkiye‘ ye yatırım yaptılar. Ev, arsa vs. aldılar. Iş ve aş Almanya’ da ama gönül Türkiye‘ de.
İşte bu gönül var ya……….
Var ya, demişken Alişan‘ın şarkısı aklıma geldı:
"Var ya sevdamı dağlara yazarım
Var ya gözümü kırpmadan yakarım
Var ya aşkına ömrümü adarım
Var ya ben var ya"
İste ilk kuşak Almancılar da Türkiye aşkına ömürlerini Almanya‘ya adamışlar.
Hep bir temelli dönme hayalı peşinde, bir bakmışlar emeklilik yaşı gelmiş, aldıkları emeklilik parası (daha doğrusu paracıkları) neye yetecek durumda, çakı gibi işçi olarak geldikleri Almanya’ da sağlık durumları da bozulmuş, bu arada çoluk, çocuk evlenmiş, torunlar olmuş herkes is güç sahibi, dönseler bir türlü, kalsalar bir türlü…
Gurbetçilerimiz bu ikilemin çözümünü kendine göre bulmuş, senenin büyük bir kısmını güzelim vatanlarında gerisini de ikinci vatanlarında geçiriyorlar.
Türkiye’deyken bakıyorlar bir müddet sonra gönül buraya kaçıyor, Almanya’dayken bakıyorlar Türkiye’ye kaçmış.
Ah şu gönül var ya, iste bu böyle bir sey. İşin yoksa kovala dur.
Yine de birinci kuşak gurbetçilerimiz şanslı, az çok kenara atıp, az da olsa aldıkları emekli maaşlarıyla bir şeyler yapabiliyorlar.
Artık çoğu ülkeler de olduğu gibi Almanya’da da hayat şartı kötüye gidiyor, Almanya‘ nın nüfusu azalıyor, emeklilik ve sağlık sisteminin masrafları yükseliyor ve Özel emeklilik teşvik ediliyor.
Aslında Almanya’nın, Avrupa Birliği ülkeleri arasında ekonomik durumu fena sayılmazdı. İşsizlik sürekli düşüyordu ve nitekim bu ekim ayında taban yaptı. Ekim 2008 itibariyle işsizlerin sayısı Kasım 1994’ ten sonraki en düşük rakama ulaştı. Ama malum Almanya‘ da resesyona girdiğini açıkladı, enflasyon da yüksek düzeyde.
Tabii ki Türkiye‘ de buna benzer ve daha değişik sorunlar var.
Bakalım daha genç kuşaklar gönüllerini nereye kaptıracaklar.
Ama kesin olan su: eğitim ve entegrasyon düzeyi ne kadar yüksek olursa bu ikilemin etkisi de o kadar azalır.
Dediğim gibi gönül bu, ne yapacağı belli olmaz.
“Mavi Boncuk“ nerdeyse gurbetçinin gönlü orda olacak |